Mustafa Dokumacı ile hem Almanya’daki hem de Hollanda’daki hayatı konuştuk. Almanya mı Hollanda mı merak edenlere, Almanya’ya veya Hollanda’ya yaşamaya veya çalışmaya gitmeyi düşünenler için yol gösterici olmasını umuyoruz.

Sizin de Almanya ve Hollanda ile ilgili söylemek ve iletmek istedikleriniz varsa yorumlarınızı bekleriz.

Kısaca kendini tanıtır mısın?

Çevre mühendisliği üzerine lisansüstünde muhasebede okumuş ama ikisini de yapmayan yazılımcı. 96’dan beri kod yazıyorum, 2008’de kendi gençlik hevesi girişimlerimden vazgeçip maaşlı çalışan olarak iş hayatına girdim. Zamanında asp, php, perl, python yazmışlığım var ama 2013’ten beri NodeJS’e demir attım.

Hangi ülkede şansını denedin?

2016 başında İstanbul’a göre hayat aşırı pahalı değil ve çok Türk var diye Berlin’deki işlere bakıyordum. Sonunda Mart ayında Berlin’de bir iş buldum ve taşındım. Temmuz ayında Amsterdam’dan daha iyi bir teklif aldım ve Ağustos’ta buraya taşındım.

İş teklifini nasıl aldın, ne kadar sürede gittin?

Linkedin ve benzeri sitelerdeki ilanlara başvuruyordum. Fakat şirketler nedense direkt başvuruları pek değerlendirmiyor. Her iki teklif de İngiltere merkezli İK şirketlerinden geldi. Bizim sektör için Avrupa İK pazarının neredeyse tamamı İngiltere ve İrlanda’daki head hunterların tekelinde. Araya yazılımcıyı test etme yeteneği sıfır olan ama telefondan İngiliz/İrlanda aksanıyla on numara adam kitleyen bu İK’cılar girince bir anda kendini işe alınmış buluyorsun. Neden böyle olduğu hakkında rasyonel hiçbir açıklamam yok.

Gitmeden önce işten ve sosyal hayattan beklentin nasıldı?

Hayatımda ilk defa Schengen vizesi almak için başvurmam Berlin’de iş bulmam sayesinde oldu. İstanbul’dan Berlin’e taşınmanın hayat standardımı belirgin şekilde yükselteceğini düşünüyordum. Hem gelir gider dengesi açısından, hem iki şehir arasındaki genel hayat kalitesi farkından yararlanma beklentisi içindeydim.

Türkiye ile karşılaştırdığında nasıl buldun?

Türkiye’de çalıştığım şirketler arasında da belirgin farklar vardı. Yurtdışında çalıştığım iki şirket arasında da çok ciddi farklar var. Salt çalışma ortamı açısından Türkiye ve yurtdışı arasındaki farklar şirketten şirkete farkların yanında o kadar önemli boyutta değil. Kültür farkı biraz etkili oluyor. Yöneticinin egosunun hoş tutulması için rasyonel düşünceden uzaklaşmak Türkiye’de daha kolay kabul görürken Avrupa ülkelerinde maddi veya duygusal şahsi çıkarların işin önüne geçmesi genel olarak daha az tolere ediliyor.

Yasadığın zorluklar neydi?

Yaşadığım en büyük zorluk Berlin’de ilk başladığım şirkette oldukça problemli bir yöneticiye denk gelmek oldu. İşe başladığım hafta departmandan 5 kişi kuvvetli anlaşmazlık yüzünden ayrılıyordu. Neden olduğunu bir iki gün içinde anladım. Değil Almanya’da, Türkiye’de bile mobbing için dava açsan kazanacağın bir ofis ortamı vardı. İlk ayın sonunda yeniden iş aramaya başladım. Ama bu tamamen benim şanssızlığım.

İkinci en büyük zorluk Alman devletinin Türkiye’nin 90’larını aratmayan bürokrasisi. Alman vatandaşı için belki katlanılabilir seviyede ama yabancılara pek sıcak bir karşılama olmadığını söyleyebilirim.

Amsterdam’da iş bulup buraya taşındığımdan beri en ufak bir güçlük yaşamadım. Her şey tereyağından kıl çeker gibi halloldu. Hollanda’nın “Highly skilled migrant” diye bir uygulaması var, vergi indirimiyle başlayan sayısız avantajlar sağlıyor. Türkiye’de sağlam yerden torpilin olsa bu kadar iyi muamele görmeyebilirsin.

Birisi o ülkeye gitmek istese ona ne söylersin?

Berlin’e gitmek isteyenlere mümkünse Amsterdam veya Rotterdam tavsiye ederim.

Gitmeye karar verdiğin o güne dönsen kendine ne söylemek istersin?

Doğru yoldasın, bir şekilde kapağı at gerisi sonra da halloluyor.

Previous post Dubai’de Çalışma – Osman Yüksel
Next post İskoçya’da Çalışma- Tayfun Sen

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Close