Kendisiyle aynı kaderi paylaşan diğer herkes gibi her şeyi bırakıp Moda’ya üçüncü dalga bir kahveci açmak, Kaş’a yerleşip organik tarım yapmak gibi düşüncelerle uykuya dalan beyaz yaka bir sabah hayatında en büyük yolculuğun ve yaşayacağı en büyük maceranın mutfaktan salona seyahat etmek olduğunu öğrendi. Arasında olmaktan şikâyet ettiği duvarların bile alternatifi yoktu artık.
***
Yeni normalde hayatta kalmak ile yaşamak deneyimleri arasındaki farkı hayatın her alanında hatırı sayılır ölçüde hissediyoruz. Bu süreçten en çok etkilenen ve kendini bu sürecin getirileri ışığında en çok değiştiren alanlardan bir tanesi -belki de birincisi- şüphesiz ki iş hayatı. Alarmın gergin sesi ardından yarı uyur yarı uyanık hazırlanmalar, ayılmak için alınan kahvenin ilk yudumunda dudağı yakması, kafa ile verilen selamlar, günaydınlar, bilgisayarın açılma sesi, öğle yemeğinde ne yesek sorularına cevap aramak, mesai çıkışı gidilen mekanlar ve edilen sohbetler… Zamanında şikâyet ettiğimiz onca şeye şimdi özlem duyuyor ve “Keşke Pandemi geçse de ofiste sıkılsam.” gibi cümleler kuruyoruz içten içe.
Çalışma alışkanlıklarımız çok platformlu, bol kargaşalı ve “Sesiniz gelmiyor”, “Mikrofonunuz Kapalı”, “İnternet gitti!” sloganlı bir devrimin içerisinde. Uzaktan çalışma veya dijital göçebelik kavramları Pandemi öncesindeki süreçte popülaritesini zaten arttırmaktaydı. İnsanlar hayatlarında kendileri dışında bir otorite istemedikleri için bu kavramlara yöneliyor, yönelmeyenler ise en azından hayalini kuruyordu. Zannımca buradaki problem Pandemi süreci ile birlikte bu kararın içsel bir süreç neticesinde doğal bir getiri değil dışarıdan bir mecburiyet ile hayatlarımızda yer edinmesi.
Elbette bu durumun getirileri de yok değil. Her şeyden önce pandemiye tamamen adapte olmayı başaran Nietzsche’ye üst insan tanımını baştan yaptıracak süper iradeli kişiler için uzaktan çalışmak bulunmaz bir nimet oldu. Bunun yanında bu fikre en uzak olan devasa ve kurumsal şirketler bile aslında çalışanlarını belli saatlere ve belli mekanlara hapsetmeden de verim alınabileceğini öğrendiler.
Dijital çağa Don Kişotvâri bir eda ile karşı koyan şirketler de boyunun ölçüsünü aldı ve almaya devam ediyor. Daha önce tanımı yapılmamış birçok durumla karşı karşıya kalınması girişimci için de bir fırsatlar silsilesine kapı açtı. Pandemi dediğimiz kavram kendi gitse bile etkisini uzun yıllar belki de sonsuza dek sürdürecek ve eldeki verilerle ileriye dair en mantıklı çıkarımlarda bulunup geleceğin ihtiyaçlarını şimdiden analiz eden girişimcinin başarıyı kucaklayacağı su götürmez bir gerçek.
İnsanlık olarak hayatta kalmak basamağından yaşamak basamağına çıktığımız gün bizi bekleyen şirketler, ofisler, alışkanlıklar bambaşka olacak. Bu durumdan yegâne beklentim 20. Yüz yıl öğretileriyle biçimlenen şirketlere verim, çalışma özgürlüğü, öz disipline inanç gibi kavramları ve dijitalin gücünü öğretmesi. Ofisi özleyenlerin ise ettikleri muhabbetlerin ve kahkahalarının gökyüzünü çınlatması.