Google EMEA genel merkezinde çalışan, fırsat buldukça seyahat etmekten keyif alan Anıl Gökmen ile Dublin’in melankolik havasını ve oradaki yaşamı konuştuk.
Dublin’deki yaşamı, iş hayatını merak edenler ve burada yaşamayı düşünenler için yol gösterici olmasını umuyoruz.
Sizin de Dublin ile ilgili söylemek istedikleriniz varsa yorumlarınızı bekleriz.
Kısaca kendini tanıtır mısın?
Sondan başlamam gerekirse, iki buçuk yılı aşkın süredir Google’da Perakende sektörü strateji uzmanı olarak çalışıyorum. Kariyerime, Groupon Türkiye daha küçük bir start-up iken başlayıp; orada neredeyse bütün departmanlarla çalışıp kendimizce dünyayı kurtardığımız 2 yılı aşkın süreden sonra sektör değiştirerek yönetim danışmanlığına geçtim. Yönetim danışmanlığında yaklaşık 2 yıl çalışıp çok güzel projelerde yer aldım. Sonrasında Google EMEA genel merkezinden teklifle şuanda Dublin’de yaşıyorum 🙂
Yemek yapmayı çok seviyorum, kendi kendime düzenli olarak amatör şef pozlarına giriyorum evde. Seyahat etmek bu aralar en büyük uğraşlarımdan bir tanesi, iki buçuk yıldır 3-4 haftada yeni bir ülkeye seyahat edebildim. Bakalım ne kadar daha devam edebileceğim 🙂 Seyahat uğraşı ile birlikte yeni hobilerimden birisi de fotoğrafçılık.
Tabi bunların yanında sektörel ilgi alanlarımda bulunuyor, düzenli olarak start-up’lara mentörlük yapıyorum, aynı zamanda sales coaching alanlarına vakit ayırıyorum.
Hangi ülkede şansını denedin?
İlk yurt dışı ihtimalim -çoğu kişi için olduğu gibi -master seçeneği ile doğdu, fakat o sırada çalıştığım şirkette gayet mutlu olduğum için tercih etmedim. Sonrasında Dubai’den bazı fırsatlar önüme çıktı fakat erken olduğu hissettiğim için o sırada değerlendirmedim. İlk ciddi olarak değerlendirdiğim yurt dışı şansı Google – Dublin oldu. Sonrası zaten bildiğiniz gibi.
İş teklifini nasıl aldın, ne kadar sürede gittin?
Yine sondan başlamam gerekirse, iş teklifi ilk olarak İtalya’da seyahatteyken telefonla geldi. Sonrasında e-mail ile detaylı teklif ve kontratı yolladı Google İnsan Kaynakları ekibinde benimle ilgilenen arkadaşlar. O sırada çalıştığım projeyi belli bir aşamaya getirmek istediğim için, işe başlangıç sürem biraz uzadı; görüşmeye başladığım günden altı ay sonra işe başlayabildim. Teklif ise görüşmeye başladıktan yaklaşık 6-7 hafta sonra geldi.
Görüşmeler farklı yetilerin kontrol edildiği 3-4 farklı aşamada gerçekleşti ve toplamda -insan kaynakları – dahil 6 kişi ile görüştüm.
Google’ın düzenli olarak çalışılacak en iyi şirket seçilmesinin sebeplerinden bir tanesi de çalışanlarına sunulan yan haklar tabi ki. Bu haklar içerisinde düzenli olarak yemek, ücretsiz barista kahvesi, şirket içerisinde fitness ve havuz gibi gündelik hizmetler de var, gönüllü hizmet ve eğitim için ekstra izin günleri ya da uluslararası seyahat sigortası gibi daha özel haklarda bulunuyor.
Gitmeden önce işten ve sosyal hayattan beklentin nasıldı?
Benim Dublin’e gelirken – iş ve çalışma ortamı konusunda – Türkiye’den farklı olarak beklentim; daha uluslararası bir ortamda yer almak, görece daha esnek olabilmek ve hem kendimi düzenli olarak geliştirirken, katkı da sağlayabileceğim bir atmosfer bulabilmekti.
Sosyal yaşantı olarak beklentim de o zamanlar çok netti; daha fazla seyahat edebilmek, bir müstakil evde yaşamak 🙂 Dublin ile ilgili en büyük kaygım, havası ve süper ağır İrlanda aksanıydı gelmeden önce. İkisinin de büyütülmeye değer kaygılar olmadığı çabucak ortaya çıkıyor.
Burada tabi herkesin aklına arkadaşları, network’ü yani sahip olunan konfor alanlarını bırakmak ile ilgili sorular gelecektir. Bu sorular haksız ya da yersiz diyemem, fakat benim bir an olsun düşündüren konular olmadı açıkçası.
Türkiye ile karşılaştırdığında nasıl buldun?
Benim durumumda yurt dışında çalışmak kadar bir teknoloji şirketinde çalışmak en büyük farkı yaratıyor aslında. O yüzden çalışma ortamının rahatlığı, esnekliği ve hiyerarşi & ego (olmaması) en büyük çalışma ortamı farkları. Spor salonunda ya da öğle yemeğinde “geyik muhabbeti” yaptığınız birinin çok ünlü bir departmanın direktörü olduğunu öğrenmeniz çok olası.
Bunun dışında ben kendi adıma dünyanın merkezine daha yakın hissediyorum burada. Teknolojik gelişmeler anlamında, yenilikler anlamında, hayat kalitesi anlamında. Türkiye’de bizler hem iş ortamında hem hayatta farklı önceliklerle, farklı telaşlarla uğraşmak zorunda kalıyoruz Dublin’e göre.
Yaşadığın zorluklar neydi?
Açıkçası ben hiç zorluk diyebileceğim bir zorluk yaşamadım. Sanki taşınacağım günü bekliyormuşum gibi hayatıma devam ettim. Ama biraz zorlarsam iklim farklılığı en farklı gelen durum. Gökyüzünün sürekli gri olması, genelde güneşsiz nemli & ıslak bir hava biraz melankolik yapabiliyor insanı 🙂
Birisi o ülkeye gitmek istese ona ne söylersin?
Dublin’de yaşamak isteyen arkadaşlara, özellikle dijital pazarlama konusunda donanımlanmaya çalışmalarını tavsiye edebilirim. Burada bulunan şirketlerin geneli teknoloji şirketleri ve dijital pazarlama rolleri oldukça ağırlıkta.
Tabi bunun dışında -biraz genel olabilir ama- ne konuda iyi olduklarını düşünmelerini, ama gerçekten düşünmelerini öneririm. Anıl’ın diğer bir sürü insandan ayıran özellikler nelerdir? Neyi farklı yapar ? soruları üzerinde düşünmek, yanıtı doldurmaya çalışmak için kılavuz olacaktır.
Bunun dışında alternatif bir çözüm olarak master seçeneği değerlendirilebilir. Dublin okulları Avrupa’da oldukça yükselişte takip edebildiğim kadarı ile. Aynı zamanda yapılan master sonunda bir yıl çalışma izni veriliyor master mezunlarına. O yüzden fena bir seçenek olmayabilir.
Gitmeye karar verdiğin o güne dönsen kendine ne söylemek istersin?
Hayatının en güzel yılları seni bekliyor 🙂
Çok güzel bir yazı olmuş. Bir çırpıda okudum.
Çalışma şevkim zerk etti