Uluslararası ofislere sahip olan Yandex, Panasonic şirketlerinin Türkiye ofislerinde İnsan Kaynakları departmanında uzun süre çalışan Ceren Öner Uysal ile Kanada’nın Toronto şehrindeki farklı hayatı konuştuk.
Kanada’da yaşam ve çalışma hayatını merak edenler ve burada yaşamayı düşünenler için yol gösterici olmayı umuyoruz.
Kısaca kendini tanıtır mısın?
Ben Ceren, Türkiye’de bir çok etiketimle sarmalanmış olarak özel sektörde çalışıyordum. İş dünyasına, “Almancası var, Cağaloğlu Mezunu” etiketine eklediğim “Boğaziçi Politika Mezunu” etiketim ile girdim.
Türkçede birebir karşılığı olmayan, genel olarak İnsan Kaynaklarının her işini yapan olarak çevrilen, HR Generalist son unvanımdı. Son 3 senedir, Yandex’te çalışıyordum. Özellikle Amerika kıtasına göç edince Rusların Google’ı diye açıklamak zorunda kaldığım şirketimde, bir çok esneklik içinde çalışıyorduk. Yer olarak da son olarak Levent Kolektif House‘taydık, bu da beraberinde bir çok sosyal etkileşim getiriyordu. Öncesinde bir Japon şirketi olan Panasonic’teydim. Önce pazarlama sonra da iç transfer ile İnsan Kaynakları departmanında çalıştım.
Yaklaşık 7 sene olan profesyonel kariyerimden daha uzun bir gönüllülük geçmişim var. Üniversitede gönüllülüğe Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı‘nda başladım. 5 seneden fazla aktif olarak devam ettim, iş hayatına başlayınca kurumsal bağlantılar da devreye girdi. Panasonic’te dünya çapında yürütülen, Türkçeye Okulumuz Yeşil diye uyarladığımız, kurumsal sosyal sorumluluk projesinin Türkiye ayağını yürüttüm. İkisi de ağırlıklı çocukların eğitimi üzerine gönüllülük faaliyetleriydi.
Son dönemdeyse Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’nda gönüllülük yaptım, bu gönüllülük faaliyeti de yine ağırlıklı çalıştığım şirketle neler yapabiliriz üzerinden gitti. Sevdiklerime gelince, spor, sanattan öte büyük resimden bakınca, ben Yeni’yi seviyorum. Zihni’mde keşifler yaşamayı, karşımdakinde Yeni duygular uyandırmayı. İşte buna hizmet edecek hemen her şey hobim olabilir, elim yettiğince.
Hangi ülkede şansını denedin?
Şansımı denemekten öte şansımı yaratmak için geldiğim ülke Kanada, şehirse Toronto. Ontario eyaletinde yer alan, ülkenin doğu tarafında en metropol sayılan, 3 milyon insanın yaşadığı bir şehir burası. İş teklifi kısmı ise en eğlencelisi. Buraya gelme planımızı söylediğimizde herkesin ilk sorusu, “Yandex mi ? Alper mi transfer oldu ?” gibiydi genellikle. Ve bizim cevabımızsa “yoooo” şeklindeydi. Ara ara biz de kendimizden şüphe ettik yalan değil, “Yahu, millet böyle gidiyor herhalde bizim yaptığımızda bir yanlışlık mı var, doğru bir şey mi yapıyoruz?!” diye ama sonunda işte buradayız.
Biz hiçbir teklif almadan, gitmek istiyoruz diyerek çıktık yola. Neden Kanada sorusunun cevabını vermek ise Türkiye gerçeklerini düşününce ne yazık ki çok zor değil. Çok basitçe ifade etmek gerekirse, hayattaki çok temel gereklilikleri, birbirine saygı göstererek yaşamak, şehrin bir ucundaki işine arabayla gitmek zorunda olduğunda stresten çok zevkle araba kullanmak, şimdi çalışıyorum ama ya yarın çalışamazsan ve olurda bir gün çoluk çocuğa karışırsam, bütün bu kazandığım parayı ve bir daha kazanıp kazanamayacağım belli olmayacağı bir durumda özel okula vermek zorunda olmadığımız, bir takım temel durumlardan yola çıktık.
Kanada’nın genelinden bahsetmek çok zor elbette, çok büyük bir coğrafya olduğundan ve iklim hayatı doğrudan etkilediğinden, çok farklı bölgeler, kültürlere ev sahipliği yapan bir ülke burası. Ancak Toronto nüfusu adına konuşmak gerekirse, dünyanın dört bir yanından insanın bir arada yaşadığı bir yer olduğunu söylemek yanlış olmaz. İşte tam da bu nedenle “yabancı”, “dışardan gelen” gibi hissetmenin neredeyse imkansız olduğu da bir yer. Tabi ki bir noktada başbakan oğul Trudeau gerçeği de yadsınamazdı. 🙂
İş teklifini nasıl aldın, ne kadar sürede gittin?
İş teklifi almak adına elbette İstanbul’da hala çalışıyorken birçok başvuru yaptım ancak uzaktan iş bulmanın neredeyse imkansıza yakın bir şey olduğunu fark etmek çok zaman almadı. Kanada adresi, telefonu olmayan bir özgeçmiş ve her şeyden önce sponsorluk olmadan çalışamayacak bir statü ile bu çok zordu. Göç etme planlarına bakınca, yeni gelen Express Entry sürecinin aslında, başvuranda beklediği temel şeyin Kanada’ya entegre olması gerektiğini fark ettik. Bu entegrasyon da ya okulla, ya iş transferiyle olabilirdi.
İşlerimiz transfer için uygun olmayınca biz de süreci hızlandırmak adına okuma seçeneği ile ilerledik. Partneriniz olduğu durumda, birisinin okul okuması, dil okulu sayılmıyor, master, kolej, mba gibi programlar isteniyor, diğer partnere iş vizesi veriliyor. Yani “Okula zaten para veriyorsun, dengelemek için çalış, para kazan” deniyor, Öğrenci vizesi sahibi de yarı-zamanlı çalışabiliyor. İşte benim Toronto’ya gelişim bu statü ile oldu. Ve iş arama sürecine başladım.
Seçtiğimiz şehir, hava koşulları olarak, sosyal hayat olarak en çok tercih edilen iki şehirden biri olduğundan iş bulma adına epey rekabetçi. Bununla beraber, burası bir göçmen şehri ve özellikle mülteci olarak gelenler, göç etmiş olup, kalıcı oturma izni olan insanlara destek olmak adına çalışan, devlet destekli bir çok iş bulma kurumu var. Bu kurumlar entegrasyon içinde çalışıyor.
Bu entegrasyonda kritik olan en önemli nokta şu ki, kendi ülkenizde ne unvanınız olursa, ne kadar deneyiminiz olursa olsun, Kanada deneyimi sayılmıyor bu deneyimler çoğu zaman. Eğer transfer alarak gelmediyseniz, burada kendinizi kabul ettirmeniz gerekiyor. Bunun için de, burada okumak, burada herhangi bir sertifikasyon almak elzem hale geliyor.
Tam da bu nedenle, benim İnsan Kaynakları alanında Kanada deneyimimim olmaması, istediğim kadar büyük, çokuluslu şirketlerde çalışmış olayım, burada benim için bu yoldan devam etmemi neredeyse imkansız kıldı. Ben de başvurularımı ofis asistanlığı gibi daha çok giriş seviyesi pozisyonlarına yoğunlaştırdım.
Başvurularımı yapmak neredeyse tam zamanlı isim olmuşken, bir Kanada gerçeğiyle daha tanıştım, burada “Gönüllü Çalışmak” çok yaygın ve insanları entegre edip, Kanada deneyimi edinmeleri için çok ama çok önemli bir yol. Yani çocuklar, yaşlılar, hayvanların iyiliği için gönüllü olunabileceği gibi, Kanada deneyimi edinmek, kendini geliştirmek, referans edinmek için de burada gönüllü işler yapılıyor, Gönüllülük derken aslında, ücret almadan, profesyonel olarak çalışmaktan bahsediyorum, İnsan Kaynakları, finans profesyoneli ya da bilgisayar mühendisi olarak gönüllü çalışmak mümkün.
Ben de bunun için, Volunteer Toronto tarafından düzenlenen, “Yeni Gelenler için Gönüllülük” başlıklı bir seminere katılarak, okyanus ötesi gönüllülüğümün ilk adımını atmış oldum. Sonrasında da hızlı gelişen bir süreçle Volunteer Toronto ofisinde, Legacy Awards projesinde çalışmaya başladım, Bir yerden başladın mı gerisi geliyor derler ya, benimki de tam böyle oldu aslında.
Resume”yı ne kadar doldurduğundan öte, o deneyimleri yaşarken, hayatına neler kattığının ekmeğini yiyor insan, lokalde edindiği etiketlerin hiç bir şey ifade etmediği bir göç yaşadığında. Tam da artık tam zamanlı iş başvurusu yapmak isimden bunalmak üzereyken, Toronto’nun en güzel ve bence biricik simitçisinde hafta sonu ‘Sandviç Maker” olarak çalışmaya başladım. Simitçi deyince nasıl bir algı oluşuyor bilmiyorum ama burası algıların çok üstünde bir yer, bir de buradan bakın derim.
Tam ilk hafta sonumu geçirmiştim ki, Panasonic’e yeni mezun olarak girdiğimde edindiğim deneyimler, beni Oscardo‘nun yeni Asistanı yapıverdi. Buna, buranın devlet destekli önemli iş bulma kurumlarından biri vesile oldu.
Gitmeden önce işten ve sosyal hayattan beklentin nasıldı?
Bu arada şu bir gerçek ki biz buraya, keşiflerimiz için geldik, kendimize dair keşifler de buna dahildi, bu nedenle de beklentilerimizi yüksek tutmadan, “ne iş olsa yaparız” diyebilenlerdendik. Sanırım bu kısım uyum sağlamamızda ve önümüzün açılmasında en büyük kolaylığı sağladı.
Alper, yaklaşık 6-7 aydır Toronto’daydı. Aslında Toronto planımızın olup olmayacağının ilk aşaması Alper’in gelişiydi. Dil okulunu biraz da bahane ederek, benim tabirimle fizibilite çalışmasını yapmak üzere o önce geldi. Hatta ben de bir fırsatta 3 hafta kadar kalmıştım. Sonrası da zaten yeni hayata geçiş süreciydi. Benim gelişim sosyal açıdan da bir hazırlık dönemiydi denebilir.
Kanada planımızı anlattığımızda bizi Toronto’daki dostlarına yönlendiren dostlar sağ olsun, bir çok kişiyle tanıştık, görüştük yerleşmeden. Buradaki yaşanmışlıkları, anıları çokça dinledik, hayatın gerçeklerini de dinledik elbette ama en çok duyduğumuz da ‘halledersiniz, isteyince olur” oldu. Bu nedenle hayatımızı henüz kurmadan, sosyal olarak güzel insanlarla kuşatılmıştık bile ve arkası öylece geldi. Yani yaşananlar beklentilerin ötesindeydi.
Türkiye ile karşılaştırdığında nasıl buldun?
Simdi hayat, haftanın 7 günü çalışarak geçiyor, Bunu Türkiye’de olsa asla yapamazdım, o bir gerçek. En önemli karşılaştırma noktası burası olsa gerek. Burada çalışmak sahiden, mesai bitiminde bitiyor, en azından şimdiki tecrübelerim bu yönde. Hayat erken başlıyor ve günün geri kalanı sana kalıyor. Günde yaklaşık 8 saat çalışma ve buna yarım saat kadar öğle yemeği molası dahil. İşim evime çok yakın olduğu için, trafikte kaybedilen bir zaman da yok. Düzenli bir hayat tüm sakinliğiyle sürüyor.
Hayat standartlarına gelince, elbette Türkiye’de özel sektörde şöyle bir 5 yıl kadar çalışınca, aslında tümüyle yalan olan ama ‘plaza çalışanının’ kaderi olan ‘ben zenginim baya” hissi burada söz konusu değil. Hanede şu an tek kişi çalıştığı ve Kanada’da ilk deneyimini yaşayan biri olduğu için, kiradır, giderlerdir denkleştirmesi biraz zor olabiliyor. Ancak iki kişi çalışınca, standart bir hayat sürmek oldukça olası. Standardın içine, senede bir tatil, araba almak girebilir diye öngörüyorum.
Yasadığın zorluklar neydi?
Benim için en büyük zorluk, iş arama süreciydi diyebilirim. Burada iş başvuruları için bir özgeçmiş hazırlamak yetmiyor, her başvuru için özgeçmişi yeniden elden geçirmek gerekiyor. İş tanımına uygun hazırlayıp, neredeyse baştan yazıp göndermek çok önemli. Çok başvuru yapıp, geri dönüş alamamak da psikolojik olarak en çok zorlayan durumlardandı benim için. Üstelik İstanbul’da yükselişte olan bir kariyere sahipken, bir anda bu şekilde bir mola almak, durmak çok yorucuydu.
İnsan üretmek, enerjisini kullanmak isterken, evde oturmak zorunda kalınca ve bunun ne zaman sonlanacağını bilmediğinde ne yazık ki bu mola zamanını, zevkle kullanmak yerine, daha çok stres ile geçiriyor. Herhalde zihnimizi çok tembihlediğimizden, iklim olarak -20’ler bizi çok sarsmadı. İnsan ilişkilerine gelince, burada herkes birbirinin alanına çok saygı gösteriyor. Kuralların çoğu da bunun üzerine inşa edilmiş olduğu için bu yönden çok zorluk yasamadık.
Birisi o ülkeye gitmek istese ona ne söylersin?
Ülke ve şehirle ilgili çekinecek pek bir şey olmadığı için, genel olarak ‘gitme’ fikrinde olana söyleyeceğim şey “yeniye hazır mısınız, eskiyi geride bırakmaya hazır mısınız?” olurdu yüksek ihtimalle.
Gitmeye karar verdiğin o güne dönsen kendine ne söylemek istersin?
İyi ki yapıyorsunuz, gerilmeye gerek yok, Her şey güzel olacak. Hayal etmeye ve dilemeye devam et.
Cok guzel yazmissin ellerine saglik 🙂
yazı özetle şunu mu diyor ben mi yanlış anlıyorum?
“geldim önce bedavaya çalışmak zorunda kaldım, ancak sonra zar zor iş bulabildim. o işler de benim yeteneklerimin altında işler üstelik 7 gün çalışıyorum. bu ne kadar böyle devam edecek onu da bilemiyorum”
böyle bakınca baya dramatik hatta korkutucu bir göçmen hikayesi görünüyor.
ben de kanadaya yerleşmek için başvuruyorum şu anda ama bana bi dur dedirtti bu yazı.
Merhaba Vedat,
nereden baktigina bagli aslinda, ben boyle sectigim icin 7 gun calisiyorum ama bunu Istanbul’da 7 gun calismakla karsilastirmak imkansiz.
elbette bir kac kere dusunmek lazim boyle bir karari almak icin ama bana kalirsa durma ! 🙂 benim onceliklerim cok farkliydi, is ve kariyer onceligin varsa ve alanin benim kadar talihsiz degilse, muhendissen, yazilimciysan vb hayat elbette daha kolay olacaktir.
Gonullu olmak benim icin ‘bedavaya’ calismaktan daha fazlasi bu arada. Dedigim gibi nereden baktiginla cok cok alakali. yolun acik olsun.
İyi günler Ceren hanım yazınızı okudum gerçekten de beğendim ben üniversiteyi bitireli 1 yıl oldu ve 3 aylık bir dil eğitimi aldım Malta’da şimdi ise bugün itibari ile Kanada vizem onaylandı 5 aylık bir dil eğitimi daha alacam bu arada Makine Mühendisiyim benim de tercihimin dil okulu olmasının sebebi ülkem de baştan salma bir eğitim sisteminin olması ve saçma sapan atamalar adı altın da olan birbirinden iğrenç klişeler mezun sayısı belli alım belli akılımızdan dalga geçilmesin bari bu yüzdendir ki ben de dil eğitimi ile kendimi donatıp bulabilirsem tabi ki çalışmak istiyorum yaşayacaz görecez bilgileriniz için de ayrıca teşekkürler.
Ceren hala toronto damısın.İnsan kaynakları ve teknoloji oluyan oğlum var ben de onun ogis işine girmesini çok istiyorum ama dediğin gibi her yere müracaat ediyorsun ancak sonuçlar maalesef gelmiyor senin yazdıklarını oğlumda söylüyor canım başarılar ve sevgiler